Ortaokul yıllarımda başlayan “siyaset merağı”, özünde güzel ülkemin daha iyi yönetebileceğine olan inancımın karşılığıydı. Doğru, güvenilir, bağımsız insanların çıkar gözetmeksizin ülkesi ve milleti için çabalayacağına inanıyor, doğruları anlatarak insanların ikna edilebileceğini düşünüyordum. Ortaokul ve lise yıllarım “Çözüm Süreci” adı verilen çözülme sürecine denk düştü. Akranlarımdan ayrı olarak, okuldan her geldiğimde haber bültenlerini izliyor, ülkemin gidişatını anlamaya çalışıyordum. 2013 yılında terörist başı, bebek katili Öcalan’ın mektuplarının meydanlarda okunduğunu gördüğümde dünyam başıma yıkıldı. Nasıl izin verilebilirdi? Onca şehidin, onca gazinin hakkı nasıl böylesine ayaklar altına alınabilirdi? Sorularım her yaşan olayda daha da arttı. Değerlerimin çiğnendiğini, anlam dünyama saldırıldığını düşünüyor, vatanımın sanki işgal edildiğini duyumsuyordum. Allak bullaktım, çok öfkeliydim. Yaşamımın geri kalanını, güzel ülkemin daya iyi yönetilebilmesi için feda etmeye hazırdım. Ve böylece bir on yıl geçirdim. Ülkemiz ve insanımız her geçen yılda daha çok acı daha çok üzüntü ile karşılaştı, yalnızlaştı, “makûs talihe” terk edildi. Takvim yaprakları 6 Şubat 2023’ü gösterdiğinde hava daha aydınlanmamıştı ve on binler bir daha aydınlığa ulaşamadı. Artık karar vermiştim, ülkemin daha iyi yönetilebilmesi bir olasılık ve yeterlilik konusu değil, yaşamsal bir zorunluluktu. Doğru, güvenilir, bağımsız insanlar olmadıkça, onlar sözlerini ve seslerini büyütmedikçe acıdan beslenen iktidarlar her şeyi yapmayı göze almıştı…
Ve 2025 yılındayız. Terörist başı, bebek katili Abdullah Öcalan’ın “Meclis kürsüsünde konuşabileceği” söyleniyor. Sanki okuduğum bir senaryoyu yine okuyor, izlediğim bir filmi yine izliyorum. Sahne değişmiş, dekorlar da ama aktörler aynı. “Megri Megri” türküsünün zinde seslendiricisi Tatlıses bu sefer sahneye tekerlekli sandalye ile çıkıyor! Peki, aktörlerin rolleri değişti mi?
Şimdi okuyacaklarınızdan alınan ve gücenenler olabilir, çok keskin görüşler olduğunu düşünenler de. Böyle yaklaşımlar karşısında söyleyebileceğim tek şey: “vicdani görüşümü” açıklıkla dile getirdiğimdir. Ülkemiz topraklarında binlerce yıllardır devletli yaşamın olduğuna, nice zalim ve mazlum arasında kıyası kavgaların gerçekleştiğine tarih tanıktır. Ve tarih vicdanların yargılandığını ve ele geçirildiğini yazmamıştır!
1) “Kurduğu silahlı terör örgütü PKK'yı, aldığı kararlar ve verdiği emir ve talimatlarla sevk ve idare ederek, devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmağa matuf eylemleri gerçekleştirdiği sabit görüldüğünden” Abdullah Öcalan’ın Türkiye’nin geleceğine dair herhangi bir kararda her hangi bir biçimde, her hangi bir nedenle aktörleştirilmeye çalışılması kabul edilemez.
2) “eylemlerinin yoğunluğu ve sürekliliği, bebek, çocuk, kadın, ihtiyar ayırımı gözetilmeden binlerce masum insanın öldürülmüş olması” mahkeme kararları ile sabit Öcalan’ın, insanlığın yüce değerleri “barış” ve “kardeşlik” adı altında boşuna masumlaştırılmaya çalışılması, insanlığa ve vatana ihanettir.
3) 22 Ekim 2024 tarihinde, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin meclis grubundaki konuşmasında "Terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin TBMM’de DEM Parti Grup Toplantısı'nda konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın." dile getirdiği kabul edilemez görüşler “devlet aklı”, “tarihi fırsat” olarak değerlendirilemez. Söz konusu cümleler, AKP-MHP arasındaki çıkar birlikteliği ve kapalı kapılar ardındaki anlaşmaların sonucu ödenen “siyasi diyet”ten ibarettir. Bırakınız siyasi çıkarı, temel hak ve özgürlükler dahi “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.” (Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Madde 14). Söz konusu görüşlerin nihai amacı, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmaktır.
4) DEM Parti milletvekilleri Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder'in 28 Aralık 2024 tarihinde Abdullah Öcalan ile yaptıkları görüşme sonrası TBMM çatısı altında başlayan siyasi parti turu, “Çözüm Meclis’ten geçiyor!” safsatası ile yutturulamaz. Şimdilik (!) İmralı’daki caninin meclis turu yapamamasından kaynaklı vekillerinin (DEM Parti Van Mv. Pervin Buldan, İstanbul Mv. Sırrı Süreyya Önder ve yerine kayyum atanan Mardin BB Başkanı Ahmet Türk) yaptığı ve yapacağı görüşmeler meşruluk zeminde değildir, meşruluk yaratamaz!
5) 2025 yılı 2 Ocak MHP; 6 Ocak AKP, SAADET, GELECEK; 7 Ocak CHP, DEVA, YRP ile yapılan görüşmeler 2. Çözülme Süreci’ne su taşımak gaflet ve dalaletidir. Bu görüşmelerin ilerleyen günlerde sürmesi ve ayrı içeriklere kavuşması, gaflet ve dalalet niteliklerini bir üst düzeye taşıyacaktır! Cezaevlerinde bulunan birtakım siyasi figürler ile yapılan görüşmeler de aynı gaflet ve dalaletin ürünüdür, tanımlamaları her an değişebilir!
6) 2. Çözülme Süreci’nin yukarıda verilen kısa kronolojisi, 2025 yılında atılacak adımlar için sadece başlangıç niteliğindedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin egemen bir hukuk devleti olmasına yönelmiş saldırılar olarak değerlendirilmeye açıktır. 2. Çözülme Süreci ittifakından (!) “Yeni Anayasa” “Yeniden Cumhurbaşkanlığı Adaylığı” gibi yarar sağlama gayesinde olanlar, toplumun sinir uçları ile oynanarak sonuç alınamayacağı bilmelidir!
Ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye, ehveni şeri tercih ettirmeye yönelik siyasi manevralar, vatanseverleri yanıltmamalıdır! “Öcalan Meclis’te Konuşamaz!” gibi bir üst başlıkla yürütülecek mücadele taktik hatadır. Toplumsal direnci kırmak için en beklenmedik (!) siyasi aktörlere çıkış yaptırılarak başlatılan 2. Çözülme Süreci’nde, Öcalan’ı bir daha muhatap alma kabul edilemez yanlışlığına imza atılmıştır. Bu yanlış, bitmiş olan PKK bölücü terörünü muhatap almak demektir. Türkiye Cumhuriyeti’nin yıkımıyla eş değer olan bu tehlikeli hamleler, PKK bölücü terör örgütünün gelmek isteyip de gelemediği “karşılıklılık” esasının devletçe tanınması demektir. Unutulmalıdır ki Türk milletinin ve O’nun ordusunun topyekun ödediği bedellerle bitirilen bölücü teröre verilecek her taviz, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı işlenecek suçları teşvik edecek, suçluları ödüllendirecektir!
Ama unutulmamalıdır ki hiçbir siyasi çıkar, hiçbir kirli senaryo, hiçbir emperyalist proje milletlerin vicdanından büyük değildir! Hiçbir rıza üretme çabası, hiçbir medya operasyonu, hiçbir meşruluk arayışı vicdanları ele geçiremez! Terörist başı, bebek katili Abdullah Öcalan, Türk mahkemelerinden önce Türk milletinin vicdani görüşüyle mahkûm edilmiştir. Bugün, Terörist başı, bebek katili Abdullah Öcalan’ı muhatap kılarak 2. Çözülme Süreci’ni başlatmaya çalışanlar da Abdullah Öcalan ile aynı kaderi paylaşacaktır.
VİCDANLAR TUTSAK EDİLEMEZ!
Devamı Gelecek…
Arda ÇELİK
Ankara
12.01.2025 - sonları